15 Eylül 2016 Perşembe

(Yeni) Mezun Olmadan Deneyimli Mezun Ol!

Uzun bir aradan sonra yeni yazı ile klavye başı. Malum sebepler…

Şu dönemde sıkça karşılaştığımız yeni mezun profili; Çoğunluğu kısa zamanda başarıya ulaşmak isteyen, üniversite yıllarında kendini geliştirmeye dair herhangi bir eylem de bulunmamış, ne iş yapmak istediğinden emin olmayan yetenekli insanlar. Bu profilin tam tersi de mevcut ancak azınlıkta.
Peki, mevcutta çoğunluk olan kitle neden istihdam edilemiyor?
İkbeyliği olarak, kafa kurcalayan bu ve bu tür problemlere soru-cevap şeklinde yer vermek gerekirse;
·         Eğitim hayatım devam ederken gerekli deneyimi nasıl kazanabilirim?
o   Önce staj yeri bulmalısın çünkü deneyim stajla başlar. Staj yerini eğitim aldığın okulun mezunları, öğretmenleri ve hatta mezunlar derneği gibi toplulukları ile iletişime geçerek ya da kariyer sitelerini kullanarak bulabilirsin.
o   Mezun olduktan sonra iş arama sürecinde staj çok işine yarayacak ve farkındalık oluşturacaksın. Tabi kendini stajyer olarak değil de çalışan olarak gördüysen…
o   Staj yaparken kendine iş ağı oluştur. Bu, kendi alanında teorik ve pratik bilgiye daha kolay ulaşmanı sağlayacak.

·         Stajı tamamladım, deneyimliyim ya şimdi? Tecrübe edinmek için ne yapmalıyım?
o   Artık yeni mezunlar arasında farklısın, senin staj deneyimin var.
o   Tecrübe kazanmak istiyorsan olmazsa olmazdır öz geçmiş.
o   Öz geçmişinde bulunması gereken ve zorunlu olan bir takım sorular yer almakta. Bu tür soruları net olarak cevaplandırmalısın. Unutma gerçekçi olmayan bilgiler işverenin sana ulaşmasını güçleştirecektir.
o   Staj esnasında bulunduğun süreçleri öz geçmişinde detayları kaçırmadan yer vermelisin. Staj esnasında oluşturduğun iş ağına tecrübe edinmek istediğini ve iş arayışı içerisinde olduğunun bilgisini paylaş. Bu eylemle kendini sınırlandırmayarak sende bir yandan kariyer portallarından kendin için uygun olan iş fırsatlarını değerlendir.
o   Kariyer portallarındaki öz geçmişini mutlaka güncel tutmalısın, bu sana daha kolay ulaşılmasını sağlayacaktır.

·         Tecrübe edinmek için yapmam gerekenleri biliyorum, eğitimim de hala devam etmekte peki mezun olana kadar daha neler yapmalıyım?
o   Mezun olana kadar yapman gerekenler bizce; eğitimini başarılı bir şekilde tamamlamak.
o   Alanınla ilgili ilanları takip et, mezun olacağın zamanı göz önünde bulundurarak başvurularda bulun.
o   Bu süre zarfı içerisinde staj deneyimdeki pratiği ve alanınla ilgili teorik bilgileri elinden geldiğince harmanlaman seni deneyimli mezun olma yolunda ilerletecektir.
o   Eğitimini almış olduğun kurumun Erasmus programı gibi bir imkanı varsa bunu fırsata çevirebilirsin. (Dil, kültür vb.)
o   Alanın ile ilgili edinmiş olduğun bilgileri güncel tutmak ve yeniye ulaşabilmek adına sosyal ağlarda aktif ol.


En önemlisi de kendinizden emin olun, sabırlı olun, umudunuzu kaybetmeyin çünkü umutsuz olduğunuzda olumsuzluklar sizinle olacaktır. Hep pozitif olmanız dileğiyle…



Not: Bu yazı, mevcut sorunları dile getiren ve üzerinde durulmaya açık bir konudur. Yeni yaklaşımlar ile fikir paylaşımına devam edeceğiz.


                                                                                                                                                                                                                                         İK BEYLİĞİ

10 Mart 2016 Perşembe

Unvan & Ücret İkilemi

  Yakın geçmişten buyana hangi meslekte olursa olsun farklı farklı unvanların türediği bir gerçeklik söz konusu. Unvan; işverenlerin yeni mezunları işletmeye çekme aracı olarak kullandığı önde gelen silahlardan biri ve çoğunlukla tercihleri bu yönde. Neden bu şekilde olmasın ki? Küreselleşen vitrin merakı, fizyolojik ihtiyaçları karşılamadan saygınlık, kendini gerçekleştirme ihtiyacı duyma vb. nedenlerden dolayı aday ilgili işvereni daha çekici bulabiliyor çoğu zaman.

  90’lı yıllarda çocuk olan nesli (şuan mezun veya yeni mezun) sosyal medya ya da başka araçların etkisiyle sokakta gülüp oynadığı insanlarla kıyasıya yarışa sokan bir katalizörden bahsediyoruz. Akabinde samimiyetsizliğimizin bizleri yaşamımız için bir araç olan ücret ve türevlerinden çok, benliğimizin rehavetine ittiğini görmezden gelmememiz gerekli. Çünkü özenli ve tatmin edici bir vitrin, her zaman içerisinin de aynı doğrultuda olduğunu göstermez. E birinin eksiği de diğerini aratacağına göre her iki durumda da dengeli olmak hem işveren hem de aday açısından faydalı olacaktır.

Konu ile alakalı Sayın Mustafa Aracı’nın yorumu;
Stajyerler üzerinden konuşursak; kurumumuza gelen mesleki uygulama personellerinin de bizlerle paylaştığı gelecek planlamaları içerisinde ilk sırada, okudukları bölümler ile ilgili birikimi yetkiye dönüştürecek kıvamda meslek sahibi olmaları geliyor. Yani birlikte çalışacakları iş arkadaşlarının onları isimleri ile değil de, Hanım ve Bey ile bezenmiş yeni adları olsun istiyorlar. Kurumları hakkında karar alıcı pozisyonlarda bulunmayı hedef haline getiren yeni mezunlar, özellikle kurum dışındaki organizasyon ya da işbirlikçileri tarafından saygı ve değer gösterilecek, muhatap alınacak unvanları istemektedirler.Ancak hayat şartları sebebiyle ve yaşın ilerlemesi ile konunun bir yuva kurup aile sahibi olmakla alakalı kısmında, unvan ve kariyerin, onları para ile olacak ilişkilerinde pek fayda sağlamayacağını gördüklerinde, kazançlarını sorgulamaya başlarlar. Örnek verecek olursak, çalıştığım kurumda devrelerinden bir üst kademede evrak imzalayabilmek uğruna Başmühendis unvanı alabilmek için gecesini gündüzüne katan yıllarını harcayan, her türlü politik oyuna da dahil olan ve sabırla bekleyen biri, çocuklarının okul masrafları ve emekliliği ile ilgili yatırım konuları gündemini tamamen meşgul ettiğinde, maaşı çokta fark etmeyen bu unvan ile başmühendis olmaktansa cebi para dolu bir esnaf Ahmet abi olmayı çok isterler..

Burada da Hz.Mevlana'ya kulak vermek boynumuzun borcudur;

Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok!



Oysa ne kadarda az düşünüyoruz değil mi?

                                                                                                              İK BEYLİĞİ

24 Temmuz 2015 Cuma

İşletmem Sen Çok Yaşa !


Nedir bu işveren markası?

Kavramı gündeme getiren Simon Barrow, İşveren markasını ‘İşveren tarafından sunulan fonksiyonel, ekonomik ve psikolojik yararlar paketi’ olarak tanımlamıştır. Şu sıralar ekonomik yararlara nazaran fonksiyonel ve psikolojik yararların daha ağır bastığı bilinmektedir. Çünkü çalışanların beklentileri farklılaştı. Birçok mecrada Y ve Z kuşağı olarak adlandırılan yeni nesil insan kaynağının işverenden istediği fırsatlar, uygulamalar, tutumlar vb. nelerdir? Bu ve bunun gibi soruları cevaplandırmadan, adayı ya da çalışanı iyi analiz etmeden basmakalıp prosedürleri uygulayarak işveren markası olgusunu oluşturmanın çabasındaysak eğer kendimizi kandırıyor olabiliriz.

İnsan gücü bugüne kadar ve bugün de işletme için emek faktörü çatısı altında yer alan en büyük girdi. Ancak çalışanını önemseyen ve çalışan lehine eylemlerde bulunan işletmeler sahiplenme duygusunu aşılayıp bu faktörü yaşattığında istedikleri ölçüde uzun soluklu olmayı başarabiliyor. Tabi teknolojik gelişmelerle beraber emek faktörünün geleceği de merak konusu. Gerçek olan bir şey varsa o da başrol oyuncusunun hala insan olduğudur.

Türkiye’de ki işsizlerin %21’i üniversite mezunu iken, bu mezunların neden işsiz olduklarını (iş aramayanlar hariç) tahmin edebilmek zor olmasa gerek. Ederinden fazla ücret, daha yüksek mevki, sıra dışı yan haklar vb. talep ettikleri için işveren, gerçekten donanımlı adayları bulmak uğruna olabildiğince çaba sarf ederek bir takım maliyetlerin altına girmek zorunda kalıyor. Bunun üstüne birde icraattan çok laf ebeliği yapan İnsan Kaynakları Birimleri girince işin içinden çıkmak bir hayli güçleşiyor. Piyasada bulunan ya da piyasaya girmek üzere olan kuşağa uygulanan stratejilerin bu kesimin talebine odaklanılarak uygulanması; işvereni rakiplerine nazaran daha çok tercih edilen konumuna getiriyor. Bu işi çok iyi yapan firmalar var ve tekrar tekrar değinme gereği duymuyoruz, çünkü uygulamalara ulaşabilmek ve esinlenmek çok kolay ancak üretebilme yetisi geçmişten günümüze hala aynı…

Günün şartlarında çalışan bağlılığı, motivasyon, memnuniyet vb. duyguları anlamak için empati artık yetmiyor. Ne kadar uçuk görünse de zincirin son halkasında ki olup biteni bilmeyen, çalışanının çalışma koşullarından bihaber olan İnsan Kaynakları Biriminin, çalışanı elinde tutmak için yeteri kadar girişimde bulunmaması sizce de normal değil mi? Çalışanın gününü nasıl geçirdiğini gözlemleyerek değil yaşayarak öğrenmeyi savunuyoruz.

Eğer ki çalışanımıza gönülden bir ‘İşletmem sen çok yaşa!’(Vb. türevlerini) dedirtebiliyorsak uygulamalarımız etkisini gösteriyor demektir.
İçinde derin anlamlar taşıyan ve ilham kaynağı olan Şeyh Edebali’nin şu cümlesi ile yazımıza son veriyoruz;
                                                
                                       ‘’İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN’’


                                                                                                           İK BEYLİĞİ


14 Haziran 2015 Pazar

Nefsin(Ego'nun) Sosyal Medya İle İmtihanı

Nefsin(Ego’nun) Sosyal Medya İle İmtihanı;

Nefs (Wikipedia): Tasavvufî olarak da, ‘‘Kendisinde iradi hareket, his ve hayat kuvveti bulunan latif buharlı bir cevherdir.’’ şeklinde tanımlanır. Günümüzde ise Nefs tamamen; hırs, bencilleşme, sebatkâr olmama, dünyevileşme, ego vb. kelimelerle bütünleşiyor.

Ego ise benliğin hariç her şeydir.

Oysa insan bu tür duygularını bastırmaktan acizdir. Çağımızda yaygın kullanılan ‘‘Sosyal Medya’’ zaten bastırılamayan bu duyguları daha çok körükleyip işin içinden çıkılmaz bir hale dönüştürdü. Bu platformlarda kendini saklayan geniş bir kitle bulunmakta. İK’nın en aktif aracı olan sosyal medya zaman zaman suistimal edilmiyor değil, bu yüzden yanlış kararlara veya eylemlere ortam hazırlıyor, lakin sosyal medya amacına uygun kullanıldığı takdirde çok faydalı işlere ön ayak da olabiliyor.

Bireyler egolarını tatmin ederken, insanın yaratılışında olan birtakım duygular köreliyor ve bu güvensizliğe yol açıp ileride öz güven eksikliğine neden olabiliyor. Bu da egoyu doğuruyor.İnsanlar sanal ortamda gizliliğin vermiş olduğu güvenle düşünmeden, tartmadan fikir paylaşıp sunabiliyor, doğabilecek olumlu olumsuz sonuçlara hazırlıklı olmak gereklidir.

Hz. Mevlana’nın 7.öğüdü durumu özetler nitelikte değil mi sizce?

‘‘ Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol’’
                                                                                                     
                                                                                                       İK BEYLİĞİ